Türkiye'nin en büyük halk şairlerinden biri olan Aşık Veysel, yaşamı ve eserleri ile Türk müziği ve şiirine yön veren bir isimdir. 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesinde dünya ya gelen Aşık Veysel, hayatının henüz erken dönemlerinde geçirdiği bir hastalık sonucu görme yetisini kaybetti. Ancak bu durum, onun sanatında bir engel değil, bir ilham kaynağı oldu. Veysel'in şiirleri, derin bir aşk ve doğa sevgisi ile dolu olup, hayatın zorluklarına karşı duruşunu betimler. Hayatının son dönemlerinde söylediği, "Ben asıl şimdi kör oldum" sözü ise, onun derin felsefi yaklaşımını ve yaşamın gerçek anlamını sorguladığını bize gösteriyor.
Aşık Veysel’in gerçek adı Veysel Şatıroğlu'dur. Ahlat’ta yaşayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Çocuk yaşta geçirdiği çiçek hastalığı, onun görme yetisini kaybetmesine neden olmuş ve hayatını doğal olarak derinden etkilemiştir. Ancak bu kayba rağmen, Aşık Veysel müziğe ve şiire yönelmiş, kendi duygularını, halkın acılarını ve kıymetli değerlerini eserlerinde ustaca işlemiştir. 1920’li yıllarda İstanbul’a gelerek, dönemin önemli sanatçılarıyla tanışması, onun sanatı üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Aşık Veysel, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yaptığı sahne performanslarıyla halkın gönlünde taht kurarak adını duyurmuştur. Sanat anlayışında halkın sesi olmak, halkı yüceltmek ve yaşamın içinden gelen duyguları yansıtmak öncelikli hedefi olmuştur.
Aşık Veysel’in, “Ben asıl şimdi kör oldum” ifadesi, onun yaşamla olan derin iletişimini gözler önüne seriyor. Görmediği günlerde belki de daha fazla hissederek, dinleyerek, sezerek ve duygularını daha derin bir şekilde yaşayarak yaşadı. Bu sözüyle belki de gören insanlardaki derin iletişim eksikliğine ve duygusal kayıplara dikkat çekmek istemiştir. Kendisi, körlükten bahsetse de, pek çok bakımdan toplumun gerçek körlüğüne işaret ediyordu. Duygu, düşünce ve sanat açısından körleşen bireylerin farkına varması gerektiği mesajını taşır. Onun bu sözleri, toplumda yaşanan derin çelişkiler ve bireysel yalnızlık hakkında bir eleştiriyi de içinde barındırıyor.
Aşık Veysel, görme yetisine sahip olmadığı halde, doğayı, insanları ve hayatı bir hikaye gibi anlatmayı başarmış, bu nedenle de kendisi halk edebiyatının simgelerinden biri haline gelmiştir. Şiirlerinin genelinde aşk, ayrılık, doğa ve yaşamın acı gerçekleri sıkça işlenmiştir. “Uzun İnce Bir Yoldayım” gibi eserleri, onun derin felsefi bakış açısını ve yaşama tutkusunu sergiler. Tüm bu eserleri, halkın dertlerini ve sevinçlerini iç içe geçirerek, kuşaklar boyu iz bırakmıştır. Aşık Veysel, hayatını kaybettikten sonra bile sözleriyle yüreklere dokunmaya ve bir kültür mirası bırakmaya devam etmiştir.
Bugün, Aşık Veysel'in ardında bıraktığı eserler, sadece sanat dünyasına değil, aynı zamanda topluma ruhsal bir kıvılcım yakmaya devam ediyor. Onun sözleri ve düşündükleri, genç kuşaklara ilham vermeye ve halk müziğinin değerlerini yaşatmaya devam ediyor. Aşık Veysel, yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda bir öğretmendi. Duygularını ve düşüncelerini, sade bir dille halkına aktararak, her zaman insanların kalbinde bir yer edindi. Bu nedenle, göremediği ama hissettiği dünyayı en güzel sözlerle ölümsüzleştirmiştir.
Sonuç olarak, Aşık Veysel, yalnızca dönemin değil, tüm zamanların en büyük sanatçılarından biri olarak anılmayı hak ediyor. "Ben asıl şimdi kör oldum" sözüyle birlikte, yaşamın anlamını daha derin bir seviyede sorgulamış, halkın duygularını ve acılarını en güzel şekilde ifade etmiştir. Bugün onun sözlerini dinleyen ve anlamaya çalışan birçok insan, Aşık Veysel'in derin dünyasına açılan kapılara kendi ruhsal yolculuklarını eklemektedir.