Son yıllarda dünya genelinde ekonomik dalgalanmalar, ülkelerin ticaret politikaları ve uluslararası ilişkileri üzerinde büyük etkiler yarattı. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin eski Başkanı Donald Trump döneminde uygulanan ticaret tarifeleri ve yaptırımlar, Çin ile ABD arasındaki ekonomik ilişkileri derinden sarstı. Ancak buna rağmen, Çin ekonomisi beklenmedik bir şekilde büyümeye devam ediyor. Peki, bu şaşırtıcı büyümenin arkasındaki nedenler neler? Bu yazıda, Çin ekonomisinin büyümesinin altında yatan faktörleri ve geleceğe yönelik olası senaryoları inceleyeceğiz.
Çin’in ekonomik büyüme hızı, büyük ölçüde hükümetin uyguladığı stratejik politikalar ve ülkenin büyük ölçekli üretim kapasitesi ile destekleniyor. Ülke, düşük maliyetli işgücü, güçlü altyapı ve teknolojik yatırımlar sayesinde dünya genelinde önemli bir üretim merkezi haline geldi. Çin hükümeti, özellikle 2020 yılında COVID-19 salgını sonrası ekonomiyi toparlamak için teşvik paketleri ve altyapı projelerine yoğun yatırım yaptı. Bu durum, iç talebin artmasına ve dolayısıyla ekonominin büyümesine katkı sağladı.
Öte yandan, Çin’in dijitalleşme hamleleri ve yenilikçi sektörlere yaptığı yatırımlar da dikkat çekici. Yüksek teknoloji ürünleri, e-ticaret ve yapay zeka gibi alanlarda dünya çapında lider konuma gelmeye çalışan Çin, bu girişimleriyle hem iç piyasada hem de uluslararası ticarette önemli bir oyuncu olmaya devam ediyor. Dijital ekonomi, ülke için yeni bir büyüme motoru haline gelirken, bu durum Çin’in COVID-19 sonrası ekonomik iyileşmesinde de büyük rol oynadı.
Donald Trump’ın 2016 yılında göreve gelmesi ile birlikte, ABD-Çin ticaret ilişkilerinde büyük bir gerginlik başladı. Trump yönetimi, Çin’in ticaret politikalarını eleştirdi ve bu nedenle çeşitli tarife uygulamaları ve yaptırımlar başlatıldı. Ancak tüm bu önlemlere rağmen, Çin, alternatif pazarlar bulma ve uluslararası ticaret ilişkilerini yeniden şekillendirme konusunda hızlı adımlar attı. Özellikle Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) gibi anlaşmalarla Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerle ilişkilerini güçlendirdi.
Bunların yanı sıra, Çin’in Avrupa ve diğer pazarlarla gerçekleştirdiği ticaret anlaşmaları, ekonomik büyümesini sürdürebilmesi için hayati önem taşıdı. Çin, küresel tedarik zincirlerindeki rolünü artırarak, Trump yönetiminin uyguladığı kısıtlamaları aşmayı başardı. Dolayısıyla, Trump’ın ticaret politikaları, Çin ekonomisini olumsuz etkilemekten çok, yeni fırsatlar yaratmaya yönlendirdi.
Sonuç olarak, uluslararası piyasalarda yaşanan belirsizlikler karşısında hızlı adapte olabilen Çin, kendi ekonomik modelini güçlendirerek büyüme hedefine ulaşmayı başardı. ABD’nin uyguladığı politikaların yarattığı baskılara rağmen, Çin’in büyüme dinamikleri, ülkenin güçlü yönleri ve stratejik vizyonu tarafından destekleniyor. Ekonomik boyutta gerçekleştirilen bu büyüme, gelecekte de devam edebilir, çünkü Çin, ekonomik gücünü artırmak için büyük yatırımlara ve stratejik fikirlere sahiptir.
Gelecek dönemde, global ekonomik dengelerin nasıl şekilleneceği ve Çin’in bu denklemi nasıl etkileyeceği soruları, hem ekonomistler hem de dünya genelindeki liderler için büyük önem taşıyor. Şüphesiz ki, Çin’in büyümesi sadece kendi iç dinamikleri ile değil, aynı zamanda dünya genelindeki ekonomik gelişmelerle de paralel ilerleyecektir. Bu nedenle, Çin ekonomisini takip etmek, uluslararası ticaretin geleceği açısından büyük bir öneme sahiptir.