Geçtiğimiz günlerde, bir trafik kazası sonucunda yüzde 98 engelli kalan genç kadın Dilara’nın durumu, Türkiye’nin dört bir yanında yankı uyandırdı. Genç yaşında hayatta kalma mücadelesi veren Dilara’ya çarpıp felç olmasına neden olan şoföre verilen ceza, aileyi derinden üzdü. Aile, bu cezayı "Kızımın yaşadığı acılarla kıyaslandığında yetersiz" sözleriyle eleştirdi. Burada, sadece bir cezanın ötesinde bir yaşam mücadelesi olduğunu unutmamak gerekiyor.
Facia, 2022 yılında İstanbul’da bir cadde üzerinde meydana geldi. Alarm veren bir tanık, Dilara'nın yürüyüş yaptığı sırada dikkatsiz bir sürücünün hızla aracını yönlendirdiğini bildirdi. Çarpmanın etkisiyle genç kadın yere düşerken, onunla birlikte hayalleri de yerle bir oldu. Türkiye’nin engellilik oranının yüksek olduğu günümüzde, böyle bir olayın toplumsal boyutu ve hukuk sistemimiz açısından alması gereken yerde durulması gerekiyor. Verilen cezanın niteliği, sadece bir bireyin hayatını değil, aynı zamanda insanlığa karşı duyulan sorumluluğu da sorgulatıyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Dilara’nın ailesi yaşadıkları travmayı dile getirirken, verdikleri mücadelenin sadece kendi çocukları için değil, tüm engelliler ve toplumsal adalet için olduğunu belirtti. Aile üyeleri; "Bu ceza bizi üzdü, perişanız. Dilara'nın yaşadığı travmayı, kaybettiği hayatı ve hayallerinin yok oluşunu karşılayan bir ceza değil" sözleriyle duygularını aktardı. Toplum genelinde de benzer düşünceler hakim. Sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlar, beklenenin çok üstünde bir destek akışına dönüşürken, adalet duygusunun zayıfladığına dair eleştiriler ardı ardına geldi.
Yerel ve ulusal basında çıkan haberler, sadece bir trafik kazasının ötesinde, toplumsal bir mesele olarak gündemimize oturdu. Türkiye’de engelli bireyler hala birçok alanda ayrımcılığa uğrarken, bu tür olayların cezasız kalmaması ve mücadelenin sadece hukuksal çerçevede değil insani çerçevede de sürdürülmesi gerektiği vurgusu yapılıyor.
Sonuç olarak; Dilara'nın hikayesi vesilesiyle, sadece mevcut hukuk sistemimizin eksiklerinin değil, aynı zamanda toplumsal duyarlılığımızın ve destek mekanizmalarımızın da yeniden gözden geçirilmesi gerektiği aşikar. Engelli bireylere yönelik duyarsızlığın ve kayıtsızlığın son bulması için, toplumsal bilinçaltımızın yeniden inşa edilmesi şart. Bu tür acı olayların tekrar yaşanmaması adına herkesin birer duyarlılık göstermesi, toplumsal bir sorumluluk gereği olarak bizlere düşüyor.